Statü Endişesi ve İstifa
Birbirini iki tanımayan insan, ortak bir arkadaşlarının doğumgününde karşılaşır.
-Merhabalar, ben Arif.
-Merhaba, ben de Suna, memnun oldum.
-Ben de, Hakan’ı nereden tanıyorsunuz?
-Bir önceki iş yerinden arkadaşım, aynı ofiste yan yana otuyorduk. Siz?
-Çocukluk arkadaşım sayılır, ilkokul ve liseyi beraber okuduk, buralarda büyüdük.
-Siz ne iş yapıyorsunuz Suna Hanım?
-Uluslararası taşımacılık yapan bir şirkette kıdemli ithalat uzmanıyım. Siz neredeydiniz?
-…
İşte tam bu noktada insan kendisine ilişkin nasıl bir tanımlama yaptığını düşünür ve kendi değerini sorgular. Daha doğrusu insan kendi değerini yaptığı işin belirlemeyeceğini bilir ama yine de mesleği, çalıştığı şirket, o şirketteki rolü onun toplumsal statüsündeki en doğrudan ve en tartışılmaz göstergedir.
Üzülerek gözlemliyorum ki, kendi hayatımıza ilişkin aldığımız kararlarda dahi, başka insanların bizimle ilgili ne düşündüğü, kendi düşüncelerimizden önemli olabiliyor. Sosyal hayvanlarız. Tek başınalığa ve bireyselliğe ne kadar vurgu yaparsak yapalım başka insanlarla kurduğumuz ilişki ağları içerisinde barınıyor ve yaşıyoruz. Aldığımız kararlar yakınlarımızı etkilediği gibi, biz de onların aldığı kararlardan bazen doğrudan, bazen de dolaylı olarak etkileniyoruz. Ruhunda bu derece sosyallik olan bir canlının, aldığı kararların doğruluğunu teyit etmek için zaman zaman etrafına dönmesi son derece doğal ve hatta kaçınılmaz olsa da, kendimizi mutlu edecek seçimler toplumun genel kabullerinden ayrışmaya başladığında işler karışıyor.
Yani bizim isteğimiz kurumsal hayatta tıkır tıkır ilerlemek, kariyer basamaklarını hop hop hoplamak, toplantıdan toplantıya koşmak ve bunların karşılığında bu tür bir ünvan ve statü kazanmak ise sorun yok. Hatta her şey pek bir yolunda çünkü bizden beklenen de bu. Peki diyelim ki iyi üniversitelerden mezun olmuş, sonrasında dev markalardan birinde çalışmış bir kişiyseniz ve esnaf olmak size çok çekici geliyorsa ne olacak? Gerçekten böyle bir seçeneğiniz var mı? Kağıt üzerinde veya teorik olarak bunu yapmakta özgür olduğunuzu düşünebilirsiniz ancak bunu pratikte gerçek olmasını belirleyen en temel faktör kimlik konusu oluyor.
Bir sohbette bize gelecek, “Siz ne iş yapıyorsunuz?” sorusunu, önce biz kendimize soruyor ve cevabı prova ediyoruz.
Diyelim ki mevcuttaki rolümüzden istifa ettik. Bize “Sen ne iş yapıyorsun?” dediklerinde ne diyeceğiz diye kendimize soruyoruz.
Diyelim ki başka bir firmadan teklif geldi. “ABC firmasında da, XYZ görevindeyim” demek kulağa nasıl geliyor ilk olarak bunu test ediyoruz. Ne rolün zorluklarını, ne işin kendisini ne de şirkete etkisini. Bunlar da yeri geldiği zaman düşünülüyor ama o noktaya gelmeden, ilk olarak, o rol kendi kimlik algımızla örtüşüyor mu bunu test ediyoruz.
… (Arif muhabbete devam eder)
-Ben de yeni istifa ettim, ilaç sektöründe satış yöneticisi olarak çalışıyordum. Anlaşamadık ayrıldım.
-Anladım. Hayırlısı diyelim. Ne yapmayı planlıyorsunuz?
-Henüz tam bilmiyorum, araştıracağım. Bir iki görüştüğüm yer de var.
Arif, uzun süre insanlar tarafından bir yönetici olarak tanınmış ve bilinmiş, satış becerileri ve kurumsal basamakları tırmanmışlığı ile çevresinden saygı ve gıpta görmüş. Şu anda ise ona bu duyguları ve kimliği veren en temel öğe, yani iş ünvanı (statüsünün en direk göstergelerinden biri) yitip gitmiş durumda. Bu durumdaki Arif, karşısına çıkan iş fırsatlarında paradan, ekip dengelerinden, şirketin çalışığı iş alanından, kendi katkısından daha çok ünvana bakma eğiliminde olacak. Pekala bizi şaşırtıp, sadece ünvan üzerinden değil, işin kendisine uyumu ve diğer faydaları üzerinden de bir seçim yapabilir. Ancak benim somut gözlemim insanların çok büyük bir çoğunluğunun diğer değişkenlere bakmaya başlamadan önce ilk olarak ünvan ve kimlik konusunu çözmeye çalıştıkları yönünde.
Peki ne yapmalı?
İş ünvanınız dışında sizi tanımlayacak şeyler bulun ve beceri inşa edin.
Sadece “Satış Müdürü” olmayın. Sanatla uğraşın, iyi bir bas gitarcı olun örneğin. Sporla uğraşın, haftasonları bisiklete binen arkadaşlarınız olsun, iyi bir bisikletçi olun. Yelkenle ilgilenin, yelkenci olun. Sıkı bir edebiyat takipçisi olun, teknolojideki gelişmeleri tutku ile takip edin. Örnekler sınırsız. Önemli olan kimliği farklı unsurlarla dengelemek ve zenginleştirmek. Böylece iş yerinizi size verdiği ünvana bağımlılık duygusunun ötesine geçebilir ve daha akılcı iş değişikliği kararları verebilirsiniz.
Çevrenizi statüye değil, özdeğerlere önem veren insanlarla doldurun.
Statüye herşeyden fazla değer veren kişiler, kendi statülerini de yüksek görme eğilimindedirler. Onlara bugün layıksanız, bu yarın değişebilir. Bir iş yerinden istifa ettiğinizde geride bıraktığınız 10 insanın 9’u sizi ne arar ne sorar.
Kendiniz sadece zafer ve başarılınızla tanımlamayın. Kayıplarınız, başarısızlıklarınız da sizin hikayenizin gerçek birer parçasıdır.
Başarıyı anlatmak cesaret istemez. Ancak başarısızlığı anlatabilmek ve taşıyabilmek daha büyük bir güç ve özgüven gerektirir. Başarı ve başarısızlıklarını olduğu gibi anlatan kişiler ilk önce kendilerine dürüst olmayı başarırlar. Bu dürüstlük ise zamanla doğru ilişki ve arkadaşlıkların kurulmasında aracı olur.
Kariyer kararlarını alırken kimlik sorunları ve statü endişesine takılmamamız dileğiyle.
Biraz önce Gizem Şahan’la yaptığınız podcasti dinledim ve takip edince websayfasına geldim, ilk tıkladığım yazı da bu oldu. Düşüncelerimle öyle birebir örtüşüyor ki, çok keyifle okudum ve paylaştım.
Bir başka istifa edenden daha merhaba! 🙂
Şu sıralar, kariyer ve motive olma yolculuğuyla ilgili bir kitap üzerinde çalışıyorum ve çok güzel bir zamanda denk gelmiş oldum. Dijital olarak da olsa tanıştığıma memnun oldum!
Elif Hanım, merhaba!
Yazının iyi denk gelmesine ve paylaşmanıza sevindim. Teşekkürler.