Demokrasi’nin Pişmanlıkları: ‘Brexit’ ile İngiltere’nin AB’den Çıkışı
İngiltere’nin referandum ile Avrupa Birliği’nden %52’ye %48 oyla çıkma kararı vermesi kültürel, ekonomik ve siyasi olarak bir şok dalgası yarattı.
Artık Google arama motoru, bizim (tüm insanlığın), ortak düşünce ağı gibi işlediği için böyle dönemlerde çok ilginç veriler ortaya çıkarıyor. Dün ortaya çıkan en ilginç bilgi, İngiltere’nin Avrupa Birliğin’den ayrıma yönünde tamamlanan referandum sonrasında, çoğu İngiliz’in Google’da “Avrupa Birliği Nedir?” ve “AB’den çıkarsak ne olur?” sorularını arattırdığı.
(Bkz: Google Trends What’s EU?)
Biz ne yaptık!? benzeri bir pişmanlık hissiyatı kendini çok net hissettiriyor.
Kendi kendime tarihsel olayları izlerken hep sorduğum bir soru vardır: Bu kaçınılmaz mıydı?
Tarih, suyun yolunu bulması gibi sadece makro ekonomik değişken ve dengeler sonunda mı şekillenir, yoksa, bireylerin de kişisel etkileri büyük tarihsel taşları yerinden oynatabilir ve oyun tahtasının gelecek şeklini değiştirebilir mi? Biz bu soruyu düşüneduralım, sanırım David Cameron tarihsel çizgide bir kişi olarak yaratabileceği en büyük etkilerden birini yarattı.
Durduk yere İngiltere neden bir “Brexit” (Britain EU Exit) oylamasına gitti diye sorduğumuzda karşımıza David Cameron’un 2015 genel seçimlerinde geleneksel sağ kesimin oylarını çekmek için bir AB Referandum’u sözü verdiği gerçeği ile karşılaşıyoruz. Aslında Cameron’un kendisi bile bu kampanyanın “AB’de Kalma” tarafındaydı ve insanlara bu tarafa çekmeye çalıştı. Bu referandum’u isterken de oylamanın kalma yönünde çıkacağına inanıyordu. Ancak büyük bir kumar oynadı ve kaybetti. Sadece kendisi hemen aynı gün istifasını vermek zorunda kalmadı, ayrıca inşa etmesi büyük zaman ve özveri almış olan Avrupa Birliğinin de sonuna kibrit çakmış olabilir.
Kendi algımız etrafımızdaki insanlar tarafından şekilleniyor. Örneğin, Londra çevresinde yaşayan bir İngiliz için oylamanın sonucunun şüphesiz kalma yönünde çıkacağı beklentisi olabilir. Ancak bu İngiltere’nin de içindeki tutucu dengeleri okuyamamaktan ve herkesin kendi bilgi ve kültür baloncuğu içinde yaşamasından kaynaklanıyor.
Bölgelere göre oylamaya baktığımızda solda mavi ile ayrılma yönünde, sağda sarı ile de kalma yönünde oy verenleri görüyorsunuz.
Londra, neredeyse %60 gibi bir oranla AB’de kalma taraftarı. Finans sektörü başta olmak üzere bir çok ticari ilişki ve multikültürel bir yaşamı içselleştirmenin sonucu. Ancak İngiltere’nin eğitim seviyesi daha düşük, tutucu iç kesimlerine girdikçe sonuçlar tepetaklak. Bu kesim haberlerini çoğunlukla televizyondan alan ve yapılan propagandalar sonucunda eğer AB’den çıkma kararı verirlerse göçmenlerin gelme probleminin çözüleceğine, kendi ekonomik durumlarının ve güvencelerinin artacağına inanan insanlar.
Demokrasi’yi bu kadar yüce bir sistem gibi gösteriyoruz ancak şunu hep unutuyoruz, demokrasi kendi içinde kronik problemleri olan bir sistemdir. En önemlisi, demokrasi halkın eğitim seviyesi ve fırsat eşitliği yüksek olduğunda daha iyi işler. Eğitim seviyesinde büyük farklar olan, adil ve tarafsız habere ulaşamayan dev kitlelerin olduğu bir toplumda demokrasinin işlemesi mümkün değildir. Bu gibi ülke ve sistemlerde işlese işlese propaganda ve kitlesel medyayı kullanarak yürütülen korku ve beyin yıkama kampanyaları işler.
(bkz:Hitler referandum’ları nasıl kullanırdı?)
Hem İngiltere’nin kendisi, hem de Avrupa ve Dünya’nın geleceği için bu negatif etkileri çok riskli olan, böylesine bir hamle başka şekilde yapılmazdı. Zaten multikültürel hayatın içine doğmuş, pasaportunda Avrupa Birliği yazan, okulda Alman, Çek, Fransız ve Polonyalı arkadaşlarıyla büyümüş tüm İngiliz gençleri kalmak yönünde oy kullandılar.
Yukarıdaki tabloda net olarak ortaya çıkıyor, 18–24 yaş arasındaki grup %75(!) gibi bir oranla kalmak yönünde oy kullanmış. 25–49 yaş arasındaki grup da %56 ile kalmayı seçmiş. Ancak 65 yaş üstü grubun “ihtişamlı geçmiş hayalleri” ve göçmenlerden çekinen, içe kapanan, korku dolu halleri ağır basmış olacak ki sadece %39’u kalalım derken, kalanları AB’den çıkma yönünde oy kullanmış.
Farklı jenerasyonların bu kadar ayrık bir şekilde görüyor olması hiç şaşırtıcı değil. İnsanlar kolay kolay yeni düşünceleri kabul etmiyorlar. Çoğunlukla sabit fikirliler. Kendi doğdukları, büyüdükleri ve yaşadıkları dönemin gerçeklerini mezara götürüyorlar. Dünya çevrelerinde değişiyor, onlar değişmemek için ısrar ediyorlar. Bu tablo işte tam bu değişime karşı koymanın tablosu. 18–24 arası yaş grubu için çok uluslu, çok kültürlü bir yaşayın hayatın kendisi ve içinde bulundukları iyi veya kötü durumu buna bağlamıyorlar.
İngiltere’nin ve Avrupa’nın bugün yaşadığı problemlerin sınırlara duvar çekerek halledilmesi mümkün değil. Hemen yan komşularında, yani Ortadoğu’da bu kadar büyük ızdırap, kaos, savaş ve açlık — yoksulluk varken, bunun kendilerine sıçramasına şaşırıyorlar. Buradaki kaos devam ettiği sürece, mülteciler her türlü duvarı aşarlar.
*
Amerika’da Trump tehlikesi, Ortadoğu’da kaos, Türkiye’de içinde çıkılmaz haller derken, şimdi bir de Avrupa Birliği hayalinin yıkılıyor olmasını gelecek için geriye atılmış büyük bir adım. Şimdi sırada Kuzey Irlanda ve İskoçya’nın UK — Birleşik Krallık’tan ayrılmasının gündeme gelmesi, belki İspanya’nın benzer bir referanduma gitmesi gibi ihtimaller konuşuluyor. Pound ise Dolar ve Euro’ya karşı tarihin en büyük düşüşlerinden birini göstermiş durumda.
Bu durum, tarihsel olarak kaçınılmaz bir durumun gerçekleşmesi miydi? Yoksa Cameron başta, bir kaç kişinin politik oyunlarının sonucunda mı bu noktadayız? Bunun tek bir cevabı yok ancak spekülasyon serbest. Benim tahminim, gelecekten geçmişe baktığımızda bu referandumun tarihsel kırılma noktalarından biri olarak okutulacağı yönünde.
İngiltere’ni şu andaki hissiyatı
Ulus-devlet sınırlarından daha çok “Dünya Vatandaşı” olma değerlerine sahip, insanların dillerini ve kültürlerini zenginlik olarak olarak gören, öldüresiye rekabete değil, işbirliğine inanan bir dünya eğer mümkün olacaksa nasıl İngiltere referandumunda sonuç net olarak bunu gösterdiyse bu çağın değerlerine inanan insanlar / gençler toplumsal arenada ağırlık kazandıkça olacak.
Her tarihsel dönem kendi tür insanını yaratıyorsa, umalım içinde bulunduğumuz paylaşım odaklı, internet merkezli, yaratıcılığın ve işbirliğinin daha çok değer gördüğü bu dönem de kendi insanlarını yaratır ve bu insanlar da dünyayı kendi suretlerinde daha yaşanır bir yere döndürür.
Bir cevap yazın