İstanbul Trafiğine Takılan Kariyer Tercihleri

İnsanların küçüklükteki temel tercih ve arzularının büyük ölçüde aynı kaldığını gözlemledim. Biz büyüdükçe isteklerimizi tatmin etmeye çalıştığımız araçlar, kişiler ve “oyuncaklar” değişiyor ancak ihtiyaçların kendileri çoğunlukla tatmin edilememiş kalıyorlar. Olgunlaşmak ise, çoğu insan için hedef küçültmekle eş anlamlı.

* * *

Sabahki sisin aksine öğleden sonrası geç bir yaz günüymüşçesine sıcak bir Pazartesi. Aylardan Mart.

İş çıkışı trafiğindeyim ve şirket servisiyle ilerleyemezken şunu düşünüyorum: Ne kadar çok insan var. Ve insanların tercihleri ne kadar da benzer. O sırada önümde aynı model sedan arabanın gri, beyaz ve siyah renkleri birbirine korna çalıyor…

Az sonrasında sol şeritteki motosikleti sıkıştıran araç yüzünden duran trafikte bir gürültü. Motorcu bağırıyor: “Hem özensizsin hem terbiyesiz!” Arkadan gelen pizzacı motorcu diyaloğa dahil oluyor. “Kaportayız, kaporta…” Arabadaki adam neyi yanlış yaptığını hala anlamamış, ne yaptım ki ben bakışlarıyla çevreyi izliyor. Şu anda ona bağıran motorcuyu az önce ezmek üzere olduğunun farkında değil. Bence asıl anlamadığı ise, nasıl olup da birilerinin ondan daha farklı seçimler yaparak araba kullanmak yerine motor kullanmayı seçmiş olması! Onun gözünde, “deli bunlar.” Bu İstanbul trafiğinde araba kullanmak varken, gidip motora binilir mi! Arabayı kullananın aklında, motor kullanmak gibi “garip” bir tercihe sunduğu mantıklı bir gerekçe yok. Hatta içten içe biraz motorcuyu suçluyor; “niye o da herkes gibi paşa paşa arabasını alıp trafikte takılmıyor…”

Sanki son zamanlarda buralarda çoğunluğun bir parçası olmak haklı olmaktan daha önemli.

Peki (ben dahil), çoğu insanın tercihleri nasıl bu kadar birbirine benziyor? Hani bireysellik en üst değerdi? Kişinin kendini ifade etmesi? Hani herkes biricik (unique) ve kendine özgüydü? Hani hiç bir kimsenin arzu ve istekleri bir diğerininki ile aynı değildi? Madem durum böyle, neden herkes aynı rutin içinde çalışıp, işten aynı saatte çıkıp, aynı ulaşım araçlarını kullanıp kendine bu zulmü yapıyor? Herkes madem bu kadar özgür, saat 2’de işten çıkıp kalan işlerini akşam tamamlayacak çalışma esnekliği bile gösterebilen yok mu?

İstanbul’un trafiği, bu şehrin insanlarının yaşam seçimlerinin metaforu haline gelmiş. Bazı yollar iş günü sabah trafiği, bazı yollar akşamüstü berbat… Bazı yollar güneşli Pazar’larda hafta sonu trafiği, bazı yollar Cuma akşamı eğlencesine gitmeye çalışanlar tarafından işgal edilmiş, metre ilerlemek mümkün değil…  İnsanların seçimlerindeki benzerlik, hatta tıpatıplık, şehir zaten kalabalık olunca kendini çok net trafikte belli ediyor. Neden kimse zamanını farklı yönetmiyor? Neden kimse güneşli günde sabah sahil kahvaltısını bir Çarşamba sabahı yapamıyor?

Aslında herkesin cevabını bildiği bir soru soruyorum. Nasıl yapsınlar? Herkesin mecburiyetleri var; iş – güç – para – kariyer – çoluk – çocuk – ev kredisi denklemleri. İstediklerini yapabilecek özgürlükte değiller. Sanırım bunda hemfikir olmak mümkün.

Mini bir deney yapın. Bugün 10 kişiye “Seçimlerinde özgür müsün?” diye sorun. Garanti ediyorum, bu soruyu sorduğunuz 10 insandan en az 8’i evet yanıtı verecek. İnsanlar nasıl oluyor da hem özgür olduklarına inanıp hem davranışlarında tamamen kendi rıza ve isteklerinin dışında davranmayı kabul ediyorlar?

Özetle benim sorunum şu: hepimiz, kendimize dahi itiraf etmekten korktuğumuz bir ikiyüzlülük içerisindeyiz. Seçimlerin bizim seçimlerimiz olmadığını biliyoruz.

Bizlere Hayat’ın açık uçlu olduğuna inandırarak büyüttüler, ancak gerçeklerçoktan seçmeli çıktı.

Ne yazık ki seçenekleri de biz belirlemiyoruz, olan bir kaç opsiyon arasından seçiyor en iyi durumda.

Toplumsal ve bireysel olarak daha iyiye değişim bir gün başlayacaksa, bu her şeyin yolunda gitmediğini kabul ettikten ve kendimize dürüst olduktan sonra olacak.

 

www.ozandagdeviren.com

 

One thought on “İstanbul Trafiğine Takılan Kariyer Tercihleri”

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.