Kariyerini İyi Yönetebilen İnsanların İstifa Etmeden Önce Düşündüğü 3 Şey
Konu kariyer yönetimi olunca temelde üç soru var: Nereden geliyorsun? Bugün neredesin? Nereye gitmek istiyorsun?
Hayatımızın ve seçimlerimizin kontrolü tamamıyla elimizde değil, bizim dışımızda kalan, kontrol edemediğimiz birçok durum, fırsat ve insan var. Yani önümüzde dümdüz bir ova yok ki biz pusuladan gideceğimiz yönü belirleyelim, kerteriz alalım ve yürümeye başlayalım. Kariyer konuşurken artık çok daha karmaşık bir coğrafyadan bahsediyoruz. Önümüzde dağlar, tepeler, aşılamayacak nehirler ve kayalıklar var. Yönümüzü Kuzey olarak belirlesek de karşımıza çıkan engeller sebebiyle dosdoğru kuzeye seyretmek mümkün değil, gün geliyor rotamız Kuzey-Doğu, gün geliyor Kuzey-Batı oluyor. Ancak bazen de, eğer ipin ucunu kaçırırsak bir bakıyoruz, gitmek istediğimiz rota Kuzey iken biz Güney’e seyretmeye başlamışız. Rotada kalmak için akıldan çıkmaması gereken 3 prensibi aşağıda paylaşıyorum.
Kariyerini yönetebilen insanların en büyük becerisi; bu karmaşık coğrafyada doğru yön bulabilmek.
1. Push Vs. Pull (İten ve Çeken Faktörler)
Kendisi beşinci iş değişikliğini yapmak üzere olan ve binlerce insanın kariyer hikayelerini kendi mesleğinin bir parçası olarak dinlemiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Her iş ortamında zor hedefler, zor insanlar ve zor koşullar var. Kurumsal hayatta kişinin özel alanına giren, dengeli bir hayat kurmasına imkan vermeyen, çok yoğun ve uzun süreler boyunca çalışmayı gerektiren, bazen gerçekçi olma sınırını aşacak seviyede zorlayıcı ve yüksek hedefler veren ortamlar mevcut. Kişinin kalıcı psikolojik zarar görme riskinde olduğu ortamları hariç tutarak söylüyorum (hayat bunun için çok kısa); iş değiştirme düşüncesinde kişiyi “iten” faktörler değil, “çeken” faktörler ikna etmeli. Koşullar ne kadar zorlayıcı olsa da bir şeylerden kurtulmak duygusu ile hareket etmek sadece pişmanlık getirir. Kişiyi iten faktörler yönetmemeli, çeken faktörlerin çekiciliği belirleyici olmalı.
İstifa sonrası gelecek yeni iş veya koşullar, anlam duygusuna ne kadar hitap ediyor? Finansal olarak ne kadar avantajlı? Kişinin kendi kuvvetli ve zayıf yönleriyle iyi bir uyum içerisinde mi? Hayatta ne yöne gitmek istediği ile örtüşüyor mu? Bu yeni görev veya işi yaptıkça daha ‘iyi’ olabilecek mi? “Çeken” faktörler neler?
Yani kararı aldıracak olan iten faktörler değil, çeken faktörler olmalı. Aksi taktirde 1 – 2 aylık ferahlamanın sonrasında kendinizi daha da istemediğiniz koşullarda bulabilirsiniz.
Diğer değişle;
Önemli olan neden kaçtığınız değil, neye doğru koştuğunuz.
2. Uzun Vadeli Hikaye
Sorgulayarak Mutlu Kalma Sanatı üzerinde verdiğim eğitimlerde, kişilerle tanışırken kendilerini, o günkü unvan ve görevlerine hiç girmeden anlatmalarını istiyorum. (Kendim dahil) hepimizde, bu soruya cevap vermekte büyük bir tıkanıklık görüyorum. ‘Bugünkü iş ünvanım ve görevimi çıkarınca, geriye benden ne kalıyor,’ şeklinde sorgulamaya başlıyor insanlar. Benim başka bir şey dememe gerek kalmıyor. Daha önce yazdığım üzere, önemli olan cevap vermek değil soru sormak çünkü.
Kısa vadeli hikayemizi, yani bugün nerede olduğumuzu, geçmişte neler yaptığımızı ve önümüzdeki bir iki sene içerisinde neler yapmak istediğimizi anlatmakta sorun yok. Ancak uzun vadeli hikayemizin ne olduğunu keşfetmek o kadar kolay değil. Bunun için daha çok çaba sarfedenler hem hayatta hem kariyer de daha çok kazanıyor. Onlar kendilerini (tam olarak detaylandıramasalar da) gelecek yıllar içinde yani orta yaşta ve geç yaşlarında nerede görmek istediklerini, nasıl beceriler kazanmak istediklerini ve nasıl insanlar olmak istediklerini biliyorlar. En önemlisi, kendi değerlerinin neler olduğunu keşfetmişler. Uzun Vadeli Hikayesini bilen insanlar, her kariyer hareketini, “Bu benim hikayemle örtüşüyor mu?”, “Bu benim değerlerimle örtüşüyor mu?” şeklinde ölçme biçme avantajına sahip oluyor ve çok daha sağlam ve rotadan sapmayan adımlar atıyorlar.
Dere tepe düz gitmek hep mümkün değil. Kariyer yolları da doğadaki gibi aşılmaz nehirlerle dolu.
3. Toplam Fayda Analizi
Bu konudaki ilk zorluk, somut ve net olarak hesaplanabilen faydalar (çalışma saatleri, iş yerinin konumu, yolculuk mesafesi, ücret, prim ve teşvik paketleri vb.) ile; somut olarak rakamsallaştırması zor olan faydaların (işin vereceği başarı duygusu, kişinin becerilere uygunluğu, uzun vadede anlamlı bir iş yapıyor olma ihtiyacına ne ölçüde cevap verdiği, birlikte çalışılacak insanlarla kurulan ilişkilerin zenginliği vb.) ile doğrudan karşılaştırılamaması.
Kişiler yeni bir işe geçme kararı verirken çoğunlukla somut ve net olarak hesaplanabilen faydalar üzerinden karar verme eğilimindeler. Bunu en ön koltuktan izleme şansı bulduğum yüzlerce işe alım ve teklif sürecindeki gözlemlerinden güvenerek söyleyebilirim. Ancak, işin ironik tarafı, kişiler ancak bir kere o işte çalışmaya başladıktan sonra somut ve soyut faydayı birlikte ve bütünsel analiz edebilecek zihinsel berraklığa ulaşabiliyorlar. Bir kişi işten ayrılma kararı veriyorsa, bunun içerisinde sadece somut faydalar konusundaki tatminsizliği değil, yukarıda saydığım soyut faydalar konusundaki tatminsizlikler de yer tutuyor. Yaşadıkça, insanlarla temas ettikçe farklı konularda çalıştıkça, özetle zaman içerisinde, belki kısmen içgüdü, belki uzun vadeli düşünme becerisi ile kişi kendi bulunduğu durumun artı ve eksilerine bütünsel olarak bakabiliyor. Tabi ki buradaki maharet, yeni bir işe geçme kararı aldıktan ve deneyimi yaşadıktan sonra değil, bunu yaşamadan – bu kararı almadan önce görebilmek.
Kariyerini ve hayatının rotasını iyi yönetebilen kişiler, uzun vadeli olarak soyut faydaları doğru görüp, aldıkları kararların fayda analizlerini bütünsel (somut + soyut) olarak çok iyi yapabiliyorlar.
Bu üç ana noktaya ek olarak başarılı insanların geçmişinde yeri geldiğinde doğru tavizleri verebilmenin ve zaman zaman maddi gücün değil öğrenme fırsatlarının peşinden koşmanın büyük katkıları olduğunu gördüm.
Kurumsal hayatın karmaşasında hepimizin rotasında kalabilmesi dileğiyle…
Bir cevap yazın