Bazı İnsanlar Neden İkna Olmaz?
İnsanlar, kişiliklerinde yer etmiş, büyük inançlara zıt düşen bilgiler ile karşılaştıklarında, bu bilginin doğruluğu en güvenilir şekilde ve farklı kanallardan doğrulanmış olsa dahi, kaynağın doğruluğunu reddetme yoluna giderler.
Yani kişinin çok temel bir düşünce olarak benimsediği ve belki de karakterinin bir parçası olarak gördüğü bir kabul, inanış veya düşünce, bunları boşa çıkaran hatta aksini kanıtlayan bir bilgi ile karşılaştığında bilgiyi yanlış, bilgiyi vereni de yetersiz görme eğilimi gösterir.
Bu aslında en temelinde dünyaya karşı tutarlı bir görüş içerisinde olmak ve bunu korumak için geliştirdiğimiz bir refleks. Nihayetinde değişim en küçük haliyle bile zor ve enerji tüketici bir süreçken daha büyük ve önemli – özellikle hayatla ilgili temel algılarımıza ilişkin konularda oldukça zor. Bu değişimi yaşamak zorunda kalma hissiyatı ise endişe verici.
Düşünün ki ben hayatımın 20 yılını arıların yaptığı balın sağlık için faydalı olduğuna inanarak geçirmişim, karşıma o gün çıkan bir haber bana diyor ki: “Yeni araştırma bulgularına göre arı balı faydalı değil, içinde bulunan birikmiş toksinler sebebi ile zararlıdır,” der ise, ilk refleksim ne olur? Ne olmalı?
İnsanların büyük bir çoğunluğu içgüdüsel olarak bu haberin doğru olamayacağını düşünür. Nasıl olur ki? Bildiği tüm bilgiler balın faydalı olduğunu söylemiştir şu ana dek. Hem doğaldır, hem çiçeklerden gelir, hem insanlar yüzyıllardır bu besini tüketmiş ve bir sağlık problemi yaşamamıştır…Kişi haberi okumuştur, ama balın zararlı olduğuna ikna olmamıştır. İçinden “inandırıcı değil” düşüncesi geçer. Ya gazetesini elinden bırakır ya da haberi okuduğu siteyi kapatır ve hayatına devam eder. Asıl doğru yöntem ise, haberin kaynağına gitmek, araştırmak, balın sağlıklı olup olmadığına ilişkin sorular sormak ve eleştirel/kritik düşünce filtresinden okunan yazıyı geçirmektir. Ancak kişi bunu yapmak istemediğinde, bir kestirme yola başvurur ve “inanmadan önce daha fazla kaynak görmek isterim, ikna olmadım” der, kısacası pasif kalır, belki inandığı ve güvendiği birinden duymalıdır düşüncesini değiştirmeden önce.
Bu refleks, kişinin minimum enerji harcayarak, kendi düşüncesinin doğruluğuna inanmaya devam etmesini sağlar. Bahsedilen konular hayata dair, varoluşsal, cevap verilmesi zor sorular olmadığında da bu mekanize genellikle sorunsuzca işler.
Sorun şurada başlar, kişi aynı refleksleri, kendi hayat felsefesine karşı önemli yer tutan inançlar için de hayata geçirdiğinde doğru düşünce ve inanışlara ulaşma yolunu kalıcı olarak kapatır. Pasif kaldığında kendisini içinde bulunduğu toplumun tabularıyla daha da sıkı sıkı örer.
Bu yüzden insanın temel inanış ve düşüncelerine ilişkin ters düşen bulgular, açık yüreklilikle kucaklanmaz, aksine, çoğunlukla kişinin kendi mevcut düşünce sistemini koruma ve devam ettirme refleksi ile reddedilir. Yine özellikle Doğu toplumlarında veya kollektif toplumlarda genel eğilim bilginin kaynağına gitmek, yazar ve araştırma hakkında sorular sormak yani kritik düşünmek değil de, pasif kalmak ve genel kamuoyuna uymak olduğu için aslında yanlış, dayanağı olmayan ama ölümüne savunulan düşünceler hayatlarımıza kök salar.
Çözümün uygulaması zor ama en aızndan adıvbelli: Eleştirel düşünceyi yüceltmeliyiz.
You have mentioned very interesting points! ps nice web site.Money from blog