Melankoli ve Nostalji, İstanbullu’nun Vazgeçemediği İki Duygu
Melankoli ve nostalji.
Bu iki duygu, Türk İnsanı’nın (hele ki İstanbul’da yaşıyorsa) normale nasıl döneceğimizi düşündüğümüz günlerde, içinden geçenleri tarif etmekteki en başarılı iki duygu.
Melankoli karamsar bir ruh hali olarak tanımlanır, ancak bana kalırsa ötesi de var. Melankoli kendi içinde bir tür, acıdan ve kederden zevk alma hali taşır. Dolu dolu bir melankoli yaşamak, hayatın ve şehrin ikiliklerini ve zıtlıklarını görmek, bir yandan kötü olanlara üzülmek, bir yandan iyi olanlara sevinmek ve en cafcafsız haliyle hayatı kabul etmek demek.
Sevenleri, İstanbul kadar zorlukları olan bir şehri niye sever?
Hayat gibi olduğu için sever. Hiç bir güzelliği yanında biraz can acıtan bir şeyler olmadan vermediği için sever. Her problemi ve fedakarlığı, yeri gelip mükafatlandırdığı için sever. Günün en kötü trafiğinde bile sizi günbatımında boğaz manzarası ile ödüllendirebildiği için sever.
Ya da severdi demek gerekli. Çünkü her şey gibi bu durum da artık değişti. Melankoli kadar yoğun ve karmaşık bir duygu bile kurtarmayabilir.
İçinde bulunduğumuz koşullara bir şekilde adapte olmanın yolunu buluyoruz. İnsan her şeyden önce bu özelliği ile hayatta kalmayı başarır. Hatta kimilerine göre, zekanın tek gerçek ve doğru tanımı “değişikliklere adapte olabilme becerisi”dir. Buna karşı çıkmak zor. Ancak bir duruma adapte olurken ödediğimiz bedeller de unutulmamalı.
Aslında insanın çevresine ne kadar kolay adapte olduğunu söylerken, aynı anda çevrenin üzerimizde, değerlerimizde, inançlarımızda, yaşayışımızda ve duygularımızda ne kadar büyük etkisi olduğunu da kabul ediyoruz.
O zaman başka bir sorunun zamanı, son 10 yılda şehrin değişen yaşam koşulları insanları nasıl değiştirdi? Eskiden iyi ve kötüyü bir arada sunan İstanbul, artık sadece kötüyü sunuyor olabilir mi?
Bugünün İstanbul’unda yaşamak;
- Zaman konusunda cimri olmak demek. Sıra bekleyenlerin arasında sıyrılma şansı varsa bu şansı kullanmak demek. Otobüse binerken birini ittirerek geç çıktığı işinden evine ve çocuklarına erken dönme şansını kullanmak demek. Trafikte kırmızı ışıkta zamanında geçmediği için bir ışık daha beklemenize sebep olan kişiye ağız dolusu küfretmek demek. İşine yeni başlayan kasiyer ürünü okutamayıp sizi beklettiğinde onu azarlamak demek.
- Farklı düşüncelerden korkmak demek. Çevrenizde sizinle hemfikir olan kişilerle arkadaş kalmak, farklı düşünenleri uzaklaştırmak demek. Her konuda hemfikir kalamadığınız kişilerle aynı yemek masasına oturmamak demek. Sizden farklı düşündüğünü açıkça ifade edenlerin arkasından konuşmak, kariyerlerini etkilemek demek. Aynı inanca sahip olmadığınız kişileri işe almamak demek. Çok bağırmak, az dinlemek demek.
- Para için rekabet etmek ve sonra da acısını çıkarırcasına harcamak demek. Hayal gücünü kullanmamak ve herkesin aldıklarını almak demek. Farklı hobi ve zevkleri israf olarak görmek demek. Evdeyken farklı, iş arkadaşlarıyken farklı yemek, farklı harcamak demek.
- Kadınsanız yaşam alanınızın sınırlanması, sokağa çıkarken giydiğinizi 3 kere düşünmeniz, yürürken göz hapsinde olmanız, eve belirli bir saatte dönmeniz ve bazı yerlere tek başınıza hiç gitmemeniz demek.
- İyi kazanacağınız ama zamanınızın tamamını alan işler ile, zamanınızın bol olduğu ama kazanmadığınız işler arasında seçim yapmak demek. Girişimciyseniz klon işlerle uğraşmak demek. Eğitimciyseniz bilimsel bir düşünce yapısı vermek adına velirle kavga etmek demek. Doktorsanız müdahele yöntemi seçerken hasta yakınlarından dayak yeme ihtimalini hesaba katmak demek.
Bu gerçeklikte yaşayan ve çevresindeki koşullara adapte olması gereken bir İstanbullu nasıldır? Zaman içinde nasıl değişir? Melankoli, iyimserlik ve vatan sevgisi yeter mi? Bunlar zor sorular.
Yine de beklenmedik bir duygudan destek almak mümkün.
İkinci kuvvetli duygu: Nostalji.
İyi ki Nostalji var, çünkü moral durumunu kurtaracak bir duygu varsa o da bu. Nostalji, yani geçmişe duyulan özlem. Onun gözlükleriyle geçmişe bakınca, sadece güzel anlar, tatlı hatıralar akla gelir. Kötü olaylar bile pozitif ışıkta anılır. Bir şeyler ne kadar iyiye gidiyor olursa olsun, hiçbir zaman “o eski” yemekler yoktur, “o eski” güzellikler yoktur, “o eski” huzur, dostluklar, şarkılar yoktur. Geçmişe masalsı bir nostaljiyle bakmak, aynı melankoliyle bakmak gibi, hayatın geçiciliğine bir saygı duruşudur. Bir şeyler ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, nostalji duygusu, her şeyin geçiciliğini ve faniliğini sindirmiş olmakla alakalıdır en başta.
Bir şeyler ne kadar kötüye giderse gitsin, bu şehirde yaşayanların bu çok iyi bildiği duygu, moral vermek için hazır bekler. Nostalji penceresinden çok güzel gözüken geçmiş, bir şekilde geleceğinde aynı derecede güzel olması ihtimalini içinde barındırır. Bu bakış açısı, o yüzden, bugünden ümit kesmek değil, geleceğe ümitle bakmak için bir bahanedir.
Nostalji penceresinden çok güzel gözüken geçmiş, bir şekilde geleceğinde aynı derecede güzel olması ihtimalini içinde barındırır. Bu bakış açısı, o yüzden, bugünden ümit kesmek değil, geleceğe ümitle bakmak için bir bahanedir.
Özünde, nostalji, rasyonel bir analiz değildir, rasyonel ve mantıksal olmak gibi bir iddiası da yoktur. Duygusal bir çıkarımdır. Bir çok bilimsel araştırma insanların önce mantıksal çıkarımlarda bulunduğu, arkasından da duyguları yaşadığına ilişkin tezleri çürüttü. Artık biliyoruz ki önce hissediyoruz, daha sonra hissetiklerimiz için rasyonel argümanları geliştiriyor ve mantıksal yorumlamaları yapıyoruz.
Tam da bu tanıma uygun şekilde, nostalji duygusu, insana (mantıken ve gerçekten öyle olmasa da) geçmişi güzel gösterir. Geçmişte bir kere güzel olan, bugün her ne kadar kötü olsa da, gelecekte de bir kere daha güzel olabilir. Yani nostaljiden geleceğe ilişkin ümit ve iyimserlik doğar.
Her şey ne kadar kötü olursa olsun, hiç beklenmedik şekilde nostalji duygusunun iyimserliği içerisinde geleceğin daha güzel olabileceğine dair ihtimalleri ve umutları görmek mümkündür.
Bu karmaşık coğrafyanın, karmaşık tarihin ve karmaşık kültürün insanlarda yarattığı duyguların da, ancak melankoli ve nostalji gibi karmaşık ve çelişkili duygular olmasına şaşırmamak gerekli. Bu coğrafyanın ve çevrenin başımıza yığdığı sorunları, yine bu coğrafya ve çevrenin bize hissettirdikleri ve öğrettikleri ile aşacağız.
*Fotoğraf Kaynak: Fotokritik Koray Bayram
Bir cevap yazın